Ölüm Cezası James Wan’ın En Az Takdir Edilen Filmi
James Wan, 21. yüzyıl korku edebiyatının en büyük etkilerinden biridir.
Saw, Insidious, The Conjuring ve Malignant korku dünyasında büyük isimler olarak kabul ediliyor. Bunlardan ilk üçü bugüne kadar 21 adet devam filmi veya yan ürün ortaya çıkardı. Wan, sırf eğlence olsun diye Hızlı ve Öfkeli’nin devam filmini de çekti ve Aquaman’i saygın bir çizgi roman filmi haline getirdi.
Ancak Saw’un başarısı ile Insidious arasındaki yıllarda Wan, vizyonunu şekillendiriyordu. Wan, giderek azalan saçma sapan şiddet içeren bir korku döngüsüne takılıp kalmamaya çalışarak dallanmaya başladı. Deadly Silence’ın cehennemden gelen kukla melodramı, Saw’ın acımasız iğrençliğinden çok uzakta. Fakat Ölüm cezasıWan, Insidious ve The Conjuring’in izleyicilerle bu kadar iyi bağlantı kurmasına yardımcı olacak insanlığı buldu.
Dead Silence’la aynı yıl, 2007’de gösterime giren Death Sentence, yumuşak huylu bir aile babası ve yönetici olan Nick Hume’un (Kevin Bacon) korkunç bir olayla hayatının altüst olmasını konu alıyor. Oğlu bir çete girişiminin parçası olarak öldürülür ve katilin cezasının adaletsizliğinden ve üzüntüsünden etkilenen Nick, çeteyle olan mücadeleyi şiddetle sürdürür. Ancak savaş kızışıyor ve Nick, işleri tarif edilemeyecek düzeyde vahşete taşımak zorunda kalıyor.
Şiddetli intikam planı tanıdık geliyorsa, Ölüm Cezası aslında bir romandı. Charles Bronson’ın başrol oynadığı ünlü filme çekilen Death Wish’in devamı. Yazar Brian Garfield, Death Wish’in nasıl asıl amacı giderek daha fazla kaçıran bir devam filmi çalkalama makinesine dönüştüğüyle pek ilgilenmiyordu. Ancak Garfield, Wan’ın Ölüm Cezası ile ne yaptığını hayal etti ve romanda istediğini elde ettiğini hissetti.
Pastırmayı Eve Getirmek
Kevin Bacon, Ölüm Cezasının işe yaramasını sağlamanın anahtarıdır. Bacon’u diğer filmlerde sevimli, sıradan bir adam, tam bir sürüngen ve aklını kaybetmiş bir adam olarak gördük ve bu rol, Bacon’un bu kadar iyi yapabileceği her şeyin bir eritme potası gibi geliyor. Onun sıkıcı bir yönetici tipi olduğuna inandığınız kadar kederli bir baba olduğuna da inanabilirsiniz, ama aynı zamanda bir çete üyesinin kafasına beyzbol sopasıyla vurabileceğinden de asla şüpheniz olmasın.
Bu tam olarak Wan’ın korku filmi olmasa da, bu türdeki bilgisi ve uzmanlığı Ölüm Cezası’nın kirli, budaklı özünde parlıyor. Bu kasvetli, affetmeyen bir intikam filmi. Nick’in oğlunun intikamı, hayatta kaldığı için şanslı (veya şanssız) olduğu ikinci doz kişisel trajediye yol açar.
Wan, bu intikam ve acı yolculuğunu, Nick’in içinde bulunduğu kötü duruma empatiyle ve eylemlerini hafif bir küçümsemeyle resmediyor. Çetenin karargahına yapılan intihar saldırısı katliama neden olur, ancak Nick’in düştüğü duruma alaycı bir darbe ile sona erer. Nick’in işi bittiğinde final, kendi evinin rahatlığında Nick’le bir kez daha alay eder.
Ölüm Cezası bize kanunsuz adalette genellikle adaletin olmadığını hatırlatır. En iyi niyetli kan davalarının bile trajik sonuçları vardır. İntikamın göz alıcı ya da havalı görünmesini sağlamayan bir intikam filmi. Bugün bile nadir görülen bir durum.